Haftasonu havanın güzel geçeceğini öğrendikten sonra 🙂 GEOS TUR’dan Ayfer hanımla telefonlaşarak Pazar günü için hangi parkurda yürüyüş olacağını sordum ve yeriniz var mı eski dostuna 🙂 dedim. Onun her zaman ki sevecen ve içten tavrıyla ‘’sana her zaman yerimiz var Gelincik tabi ki gel keşif ve tatlı bir yorgunluk gezisi olacak parkuru biz yürürken belirleriz’’ diyerek yarın için kesin geliyorum sözünü verdikten sonra telefonu kapattım.

Akşamdan, sırt çantamı hazırladım, olmazsa olmazların başında yedek kıyafetlerimi koydum, içme suları ve de birkaç paket enerji vermesi için yiyecek koyduktan sonra , erkenden kalkmak için uyumaya geçtim. Sabah erkenden kalktım ve aracın kalkış yerinde buluşmak için yola koyuldum. İlk gelenlerdendim 🙂 beklemek , bekletilmekten nefret edenler biri olarak genelde de bekleyen ben olurum. Ama gördüm kü GEOS TUR yazılı araç gelmiş ve misafirlerin gelmesi için beklemeye başlamışlardı. Ayfer’le selamlaşma ve hal hatır muhabbettin den sonrada diğer misafirleri almak üzere belirlenen güzergahlara doğru yol aldık.

Ben, biraz uykusuz kaldım diyerek araç içinde dinleme moduna geçmiştim ama gelen arkadaş baktım ki 🙂 eskiden beraber yürüyüş yaptığım insanlar. Nasıl mutlu oldum, selamlaştık yıl içinde hangi yerler gezilmiş, nerelerde ki geziler hoşuna gidilmiş paylaştık ve gelecek sene ki yıllık izinde ne yapabilirmi 🙂 şimdiden belirlemiş oldum kafamda. Bozcaada ve Gökçeada revaşta mekanlar oluşmuşlar, ben bundan sanırım 5-6 sene önce gitmiştim o zamanlar çok da kalınacak pansiyon ve motel yoktu, bu konuda epeyi gelişmeler olmuş, 2011 hafta sonu için kaçış planı belirlemiş oldum 🙂 Ayfer, en son misafirler araca bindikten sonra ; gezilecek bölge ve yürüyüş parkuru hakkında detaylı bir bilgi verdi.

Böylece bende öğrenmiş oldum 🙂 gideceğimiz bölge İzmit, gezilecek yer Kayaüstü Yaylası’na çıkılacaktı. Sabah kahvaltımızı İzmit’in köylerinde çok güzel otantik bir mekanda yaptık. Köy kahvaltısı denilecek genişlikte bir menüye sabihti, sıcacık çaylar ve su seslerin eşliğinde ; arkadaşlarla güzel bir sohbet yaptık. Mekan tüm gün kalınacak kadar güzel di hatta bir ara Filiz, ben burada kalabilirim demeye başlamıştı bile :). Son çaylardan da sonra yola koyulmak için hazırlıklar yapıldı. Araç bizi yürüyüşün başlayacağımız yere bıraktıktan sonra, doğa ile baş başa kaldık.

Toplamda 12 km yol yürüdük. Zormuydu evet çünkü çok ara vermiştim bu tür yürüyüşlere ama çok zevkliydi, yürüyüş parkuru çok güzeldi, orman içerisinde kocaman ağaçların gölgesinde yürümek inanılmaz güzel, büyük bir huzur cenneti içindeydim sanki. Bir ara grubun en arkasında kaldım 🙂 kesinlikle yorulduğumdan değil tamamen içime sindire sindire sakin sakin telaşsız bir hal içinde olmak istememdendi. Bazen de grubun başında rehberden önce gittim, çünkü yokuş aşağı inmek çok zevkli, yarılacak yere yaklaştığını hissetmek büyük bir haz veriyordu.

Doğa’nın muhteşem görüntüsü sizlere anlatmak isterdim ama olası değil çünkü her yürüyüşte daha başka ruh hali ve güzelliği ile döndüğümden sanki oraları anlatırsam eksik kalacak bir şeyler diye düşünüyorum. Gidilip gezilesi ve insanın içine sindirmesi gerek, bol bol ve çokca derin derin nefesler almak değil içine sindirmekten kastım, o anki durumda o güzelliği görebilmek, tabi ki bir hedef var belirli bir program var ama benim derdim değildi acıkçası, ben çoğu yerde arkadaşlarla derin sohbetler içinde, bazen de yalnız başıma yürüyerek bitirdim gezilen yeri. Çok mutluydum. Her türlü soru ve sorgulardan uzaktaydım çünkü aklımda hiç bir şey yoktu. Tek derdim doğanın içinde kaybolmaktı ki öylede yaşadım.

Ben, yaşamında da böyleyim. Bulunduğum yer, zaman ve konum itibariyle ne gerektiriyorsa öyle yaşamayı sevenlerdenim. Doğadayken oranın gerektiği gibi ay börtü böcek aman üstüm kirlendi demeden doğada ki kirlenmenin güzelliğini de yaşayanlardanım. Bu gezide de öyle oldu üstüm başım toz içinde bir ara yokuştan aşağı inerken dengemi sağlayamadım popo üstü düştüm ama sızlanmadım, sadece gülüp geçtim (sonrası acısı çıkacaktı ama olsun o an keyfimi bozmadan yola devam ettim.) Kayaüstü Yaylası’na, geldiğimizde tek bir evin bacasında duman tütüyordu. Kapılarını çaldık, selam verdik , belki taze ayran bulursak , ( tabi ki ücretini ödeyerek) içmekti.

Kapıyı güzeller güzel bir genç kız açtı. Selamımızı aldı ‘Hoşgeldiniz’ dedi. Biraz ayak üstü sohbet ettik. Tepecik köyündenmiş ve bir ay daha yaylada kalacaklarmış, hayvanları varmış onun için burdaymışlar… İnanın öyle güzel sohbet ediyor ki , bizarda yörenin şivesiyle tabi…sorduk ne yapıyorsun burada tek başına , korkmuyor musun? (klasik şehirli tavrı işte sonra kızdım kendime bu soruyu sorduğuma aklıma geldi soru verdim işte) Gördük ki yalnız değilmiş, içerde bir nine yatıyordu. Çok yaşlıydı 84 yaşında olduğunu söyledi torunu. Hal hatır sorduk , ”nasıl olayım kızım, ağrılarım çok, bak yattığım yerden kalkamaz oldum, torunda olmasa halim zor ”dedi… Ah teyze Allah sana sağlık sihhat versin, güzel ömürlerin olsun dedim ve çok yormamak adına teyzeyi kapıdan uzaklaştık.

Güzel kızımız tüm içtenliği ile evinde ki elmaları getirdi hepimize ikram etti. Çok güzel demi, böyle güzel karşılıksız ve dostça bir paylaşımda olmaları. Belki onlar için dalında koparılmış basit bir meyve ama inanın benim için çok ama çok değerliydi manevi anlamda.

Olması gereken değerlerimizin kayıplarından biriside bu işte, karşılıksız paylaşım. Sonra evin önünden ayrılıp; biraz ilerde ki bir ağacın gölgesinde yeşilliğin üzerinde yorgunluğumuzu atmak adına oturduk. Ben böyle zamanlarda yaptığımı yaptım, çoraplarımı çıkartıp çıplak ayakta toprağa basıp sırt üstü uzandım ve gökyüzünü izleme başladım. Harika bir manzara, masmavi ama sanki tablo çizilmişte resim sergisini seyrediyormuş gibi oldum… Uçsuz bucaksız muhteşem bir manzara. Çok keyifliydim çokkk 🙂 Bir müddet sonra, kızımız elinde bir kapla tekrar yanımıza geldi.

İçerisinde dalından yeni koparılmış incir meyvesi doluydu. Herkese ikram etti ve bende ”bizde adet gelen kap boş gönderilmez diyerek” çantamda ki bisküvilerden koydum belki değeri olamayacaktı ama o an yanımda ki olanlar onlardı, paylaşmak adına yapabileceğim o kadardı. Uzunca bir moladan sonra dönüş yoluna koyulduk. Yollar, orman ve güzellikler içerisinde yürüyüşün bitiş noktasına geldik.

Bu kadar kısa değil tabi toplamda sanırım 5, 5 saate yakın yürüdük. Engin arkdaşımız çok yorulmamıştı her fırsatta 🙂 arka halkadan kurtulmak lazım bizi yavaşlatıyor desede gerçekten güzel bir parkurdu. Yemek faslını Ayfer çok güzel düşünmüş mekanda müsaitti güzel bir saç kebap yaptı bize 🙂 hımm nefisti, detay anlatmayacağım:) iştahlar kabarmasın diye.

Uzunca bir mola ve çay ve kahve keyfinden sonra maalesef İstanbul’a dönmek üzere yola koydulduk. Ve ben ”Hayat yaşanan andır’’ felsefesi olan bu güzel turu bulduğuma ve onlarla birlikte gezginr ruhlara sahip insanları tanıdığıma çok mutluyum. Araca oturduğumuzda herkes yorgundu ama güzel ve eğlenceli bir araç yolculuğu yaptık İstanbul’a vardığımızda 21, 30 geçiyordu . Eve dönerken düşündüğüm tek şey iyi ki Geos Tur’la bu treking yürüyüşüne geldiğimdi. Başka yerleri keşfetmek üzere sözleşerek günü bitirdik.