ORMANA- BEYŞEHİR EKİM 2022
GEOS TUR- AYFER KURALAY
1-6Ekim Perşembe: Söğütlüçeşme’den İstanbul- Konya 6.40 treni. Ayfer Hanımı ilk trende gördüm.
Tura katılımı yazışarak, telefonla konuşarak gerçekleştirmiştik. Bir çift yeşil gözün verdiği anında
enerji ile bu gezi güzel geçecek dedim. Konya’ya gidiyoruz. Vagonlar güzel, oturum rahat. Ancak sıcak
içecek yok. Yol 5saat. Hızı 250km/h
Konya’da temiz bir minibüs ve Ormana’lı Ömer karşıladı, o da gayet efendi bir çocuk. Batı- g.batıya,
Gödene, İnlice üzerinden Seydişehir 100km. Yol otoban, gayet düzgün. Seydişehir çıkışında Selçuklu
Diyarı adında yöresel bir lokantada yemek molası. Sahibi Gülbüs Erdoğan Hanım, 10000 nüfuslu
Kızılcalar mahallesi muhtarı. Gencecik güpgüzel Ege’li bir genç kadın. Bir Seydişehirli’ye aşık olup
buralara düşmüş yolu. Bir dahaki gelişimizde belediye başkanı olarak görürüz inşallah ��
Güneye doğru Toroslara gidiyoruz. Tur arkadaşlarımızın hepsi birbirini tanıyor, hep birlikte
gezerlermiş. Ben ve kardeşim de tanımaya çalışıyoruz bu rengarenk gurubu. Ayfer Hanım talimat
verdi: “Yenilere yabancılık hissetirmeyin!” diye. Onlar da dinledi vallahi��
Yol yine otoban. Solda Seydişehir Gölü. Toroslara Lübnan sedirleriyle girdik. İlerledikçe yerlerini diğer
çamlar aldı. Akseki 70km. Ve Akseki’ye girerken sivil mimari düğmeli evler başladı.
Akseki’ye giriş otogarla. Sağda Toki evleri ama hiç olmazsa alçak apartmanlar. Temiz güzel bir kasaba.
Yollar parke. Sağa ve sola doğru yamaçlarda evler yükseliyor. Etnoğrafya Müzesi olarak eski bir konak
yenilenmiş. Elagöz konağı, bir düğmeli ev. Zengin beylerin yaşam biçimi: Giriş katı hayvanların
barınağı ve yemliği, hizmetlilerin dinlenme odası, çeşitli el işlerinin yapıldığı odalar. Üst katta aile
yaşıyor. Tuvalet balkondan aşağı bir yerde. Büyük ortak bir salon köşelerden açılan odalar. Her oda
bir aileye özel, içinde ocağı, gusülhanesi, tavana yakın yiyecek depolama rafları…
Sarıhacılar Köyü: Tepede, evlerin çoğu yıkılmış, 10 kişinin yaşadığı bir köy. Tertemiz bir hava. Film
seti gibi bir yer. Karşımızda eskiden Akseki- Sarıhacılar- Belenalan’ı birleştiren bir kağnı yolu. Öküzlerin
çektiği taşlık yol. Bu yol üzerinde yürüdük.
Akseki yönüne dönüp sola İbradı 20km.sapağı. Yol yine güzel. Ormana’ya girmeden tepede bir seyir
terasından Ormana manzarası. Ormana 1000m. yükseklikte bir tepede kurulu, çok güzel görünüyor.
Ormana’nın karşısında Karadağ, sedir ağaçlarıyla kaplı. Tepesinde 2 gözetleme kulesi, yangın
gözlüyorlarmış. O dik yamacı 20dakikada inip, 50 dakikada tırmanabiliyorlarmış. ��
Terasın ortasında İğrenç bir Atatürk heykeli var ve etraf pislik içinde.
Otel Doğan Mansion bir konak. Sedir ağacı kokuyor, yürürken tahtalar çıtırdıyor… Yemek az ileride
başka bir konaktan bozma restoranda. Gece Ormana’lı gençler kaşıklarla coştular. Bizimkiler de. Bir
de çoluk çocuklu bir Fransız turist grubu vardı. Burayı nasıl buldularsa!
2-7Ekim Cuma: Sabah 8, yağmurlu bir havada Tolga Özgüven’i dinliyoruz. Ormana’daki restore
edilmiş konakların, otellerin, lokantaların sahibi ailenin oğlu. Ormana özellikle İstanbul’a çok göç
vermiş, Tahtakale’de toplanmışlar ve gayrımenkullere sahip olmuşlar. Nüfus 300’e düşmüş. Bu aile
de İstanbul’da sanayicilik yaparken 2010’larda işlerini kapatıp, dönüp burada restorasyona
başlamışlar. İbradı 9köyüyle 3000 nüfuslu en küçük ilçe olduğundan valilik ilgilenmemiş. Çekül vakfı
yardım etmiş.

Ormana Active projesiyle yerel işçilerle restore edilen Doğan, Aktepe Konakları, Berberoğlu, Tezcan
Bağ Evlerini hizmete sokmuşlar. Yollar genişletilmiş, elbette etrafındaki konaklar feda edilerek…
Hedef burayı Safranbolu gibi turizm merkezi yapmak, kayıtlı nüfus da 680’e çıkmış.
İbrad= Osmanlıcada soğuk alan Ormana da eski roma kenti Erinna’dan bozulmuş.
DÜĞMELİ EVLER: Tarihi 800 yıllık, Selçuklu son dönemlerinden başlıyor. Türkmenlerin kendilerine
özgü mimarisi. Türkmen obalarından örnek alınmış. Konaklarda her oda bir oba gibi özel yaşama göre
düzenlenmiş. Göçerlerine yörük, göç sırasında vazgeçip yerleşik düzene geçen Türkmenlere de
manav deniyor. Manavgat buradan geliyor. Ormana’da Osmanlı’dan kalma 400yıllık ev var.
Altı ahır, üstü ev olmak üzere 2katlı. Duvar kalınlığı 120cm. yığma taş, sıva yok, dışta büyük taşlar, içte
küçük taşlar. Kullanılan ağaç sedirin doğal şekli, vernik veya boya kabul etmeyen bir ağaç. Duvar
boyunca giden ağaçlara hatıl denir. Hatıllar- belirli aralıklarla- duvar kalınlığından daha uzun 130-
140cm. ağaçlarla ahşap ahşaba kilitlenir. Çivi yok. Hatılın üstündeki ağaca kavur, altındakine piştuvan
denir. Duvarda bizim gördüğümüz düğmeler bu kavur ve piştuvanların uçlarıdır. Ham ağaç
olduğundan ev nefes alır.
Üst katta dış duvarda çapraz tahtalar varsa, burada duvar kalınlığının 120’cmden inceltilmiş, iç duvara
ocak yapılmış demektir. O çaprazlar destek tahtalarıdır.
Ana kapı büyüktür, insan ve hayvan birlikte girer. Kapının yanındaki taş seki hayvanları yüklemek
içindir. Ana kapının yanındaki pencere gibi yer samanlık kapısı. Ana kapının üzerinde 2.katın cumbası=
şahnişin. Şahnişini taşıyan 2 direk= eli böğründe.
Kapı tokmaklarının sesi farklı.
Pencerelerde cam yok.
8köşeli Türk yıldızı, 8boyu simgeliyor.
Bir evin alt katı dükkan olarak kullanılmış. Ahşaptan, katlanır bir dükkan kepengi var.
Yörükler kendi evlerini kendileri inşa ederler, başkasının evini yapmazlar. İhtiyaç artınca gayrımüslüm
ustalar çalışmış. Bunlar tüm Anadolu’yu dolaşır, gittikleri yerlerdeki farklı çözümleri her yerde
uygularlarmış. Dolayısıyla Ormana’da Eğin tipi evlere de rastlanıyor.
ORMANA: Yeni Cami, taş yapı. 1961 yangınından sonra inşa edilmiş.
Kahvecioğlu Sokak, orijinal taş döşeme.
Zelili Ali Türbesi, minaresi ahşap. Bu zat burada medrese kurmuş, halka okuma yazma öğretmiş.
“Şen olasın Ürgüp” diye bildiğimiz türkü meğer “Şen olasın Ormana” imiş aslında. Eyüboğlu Karatay’a
pusu kurup öldürünce Karatay’ın küçük oğlu Cemal’in ağzından yakılmış bu türkü.
Berberoğlu Konağında kahvaltı. Karşısındaki köy kahvesinde kahve. Ormana’ya veda ettik.
Manastır Kanyonu- Melas Vadisi üzerinden Altınbeşik Mağarası. İbradı İlçesine bağlı. Mağara
60’larda bulunmuş. 3katlı. İlk 2 katında su var, 3.kat kuru. Vacip, botla bize 1.katı gezdirdi. Bir de
telefonlarımızı sabit tutturup kendi olduğu yerde dönerek bir 360 derecelik video çektirdi ki görmeniz
lazım. Su az olduğu için derinliğine gidemedik. Köprü gibi bir yapılaşma beşiğe benzetildiğinden ve
sarı renkten dolayı bu ismi vermişler.
Ürünlü köy meydanı. Aşağı doğru bir yürüyüş yolu düğmeli evler arasından geçiyor.

20 dakika sonra İbradı pazarı, park, çarşı, pazarda gözleme…
Yola çıktık. Sağda Eynif Ovası uzanıyor. Başıboş atlar= yılkı atları. Ova çok kurak, sanırım hayvanlar
ötedeki dağların eteklerinde ormana sığınıyorlar. Sağa ovaya daldık. Hoplaya zıplaya o dağlara kadar
gittik. Dağların ardı Köprülü Kanyon’a iniyor, hatta patika bir yol var.
Tol Han harabesi. 1200’lerden kalma bir kervansaray. Şimdiki anayolun bir kısmı eski İpek yolu.
Beyşehir’e giden bu İpek yolunda 40km.ara ile kervansaraylar…
Ovadan çıkıp geri döndük. Kuzey’e Beyşehir Gölüne doğru gidiyoruz. Konya Beyşehir İlçesi Yeşildağ
mahallesi’nde Leylekler vadisi. Yaren’in yeri. Göç ettikleri için boş tabi. Beyşehir Gölü’nde 33 ada
varmış. Bir tek Isparta’ya bağlı Mada adasında yerleşim var, diğerleri insansız. Gölün güneybatı
köşesindeyiz. HacıAkif Adasına gideceğiz. 2 tekne de, nasıl yüzebildiğine şaşırdığım plastik şeyler.
Oturma yeri de yok. Öne doğru insanlar ağırlık yapmazsa dalgalar hepimizi ıslatıyor. Ne yolculuktu ya
rabbim! Adada tepede roma kalıntıları, mağara falan varmış. Çıkmadım.
Beyşehir 12 yıl öncesine göre çok değişmiş. Aşk Adasının ip köprüsünü tahta yapmışlar. Geniş
caddeler, yürüyüş yolları, yeni yüksek binalar, lokantalar, kafeler… Yobazlıkları turizmin cazibesi
karşısında yok oluvermiş. Çok da iyi olmuş.
Otel merkezde Ali Bilir.
3-8Ekim C.tesi: Mustafa Hoca, fotoğraf+ trekking kulübü hocası. Hepimize tişört hediye etti.
Eşrefoğlu Cami. Sedir ağaçları duruyor ama resimler neredeyse silinmiş.
Gölün doğu kıyısında Isparta yolundayız. Kıyıda Çiftlik mahallesinde 2 tekne ile sazlıklar
arasından açıldık. Nilüfer bahçesi. Hatta birkaç sarı nilüfer bile resimledik. Baharda ne
muhteşem olur buralar kim bilir….. Leylekler de gelir…
Kuzeye doğru devam edip Kıreli’den Çavuş’a saptık. Burada evler kerpiç. Eşrefoğlu caminin
bir minyatürü rengarenk bir cami. Kahve, çay molası.
Sonsuz Şükran Köyü’ne geldik. Yaratıcısı buralı bir mimar Mehmet Taşdiken. Beyoğlu Sanat
sokağı projesinin de mimarı. Bu çorak araziye kerpiç (çamur) evler yapmış, tek ya da 2 katlı.
Çatı saz örtülü. Bu evleri ressam, heykeltraş, müzisyen… sanatçılara satmış. Yani özel mülkler.
Sanatçılar zaman zaman buraya gelip sanat üretiyorlar, bunlar burada sergileniyor. Büyük
Usta Ormanı için ağaçlar dikmişler. Köyün ismini Cemil İpekçi koymuş, ama sonra evini
satmış.
Öğle yemeği göl sazanı, levrek. Kıreli Mahallesi- Höyük İlçesi- Konya.
Eflatun Pınarı= Hitit su anıtı. Bir gözeden devamlı kaynayan su, Hitit tanrıları arasından doğal
bir havuzda toplanıyor. Mustafa Bey’in anlatmasıyla bu tanrı figürlü taşlar, tepedeki Fasıllar
Köy’ünde bulunan eski Hitit yerleşiminden getirilmiş. Restorasyona uğramış burası da.
Havuzun etrafını yepyeni bloklarla çevirmişler ☹
Oto sanayide bir depo, eski ne varsa burada.
Beyşehir’e dönüp Yakamanastır’a saptık. Bir otel var burada, kalınabilir. Meyve ağaçları
içinde bir köyü geçtik, tırmandık. Bir mesire yeri.
Akşam yemeği otelde.

4- 9Ekim Pazar: Antalya- Akseki yolundayız tekrar, Karaburun plajını geçtik. Yeşildağ‘da
Kubadabad Saray kazısı. Anamas Dağları: 2998m.yükseklikteymiş, sonra biri 2m.taş yığıp
3000m. yapmış. Dedegül/ Dedegöl Dağı da denir. Mavi bir endemik şakayıkmış ama artık
görülmüyor.
İslibucak yaylasında yürüdük. Düz ve kolay bir parkurdu ve yine mis gibi hava.
Dönüş Beyşehir, otel yakınında İkizler Restoranda öğle yemeği ve Konya’ya doğru yola çıkış.
Konya girişinde Sille’ye döndük. Selçuklu İlçesine bağlı bir mahalle. Sit alanı. 5000yıllık bir
yerleşim bölgesi olduğunu söylüyorlar. Sille= Su perisi demekmiş. Restorasyondaki kilise,
Konstantin tarafından annesi Helen için yaptırılmış. Kötü bir restorasyon, 19.yy. birşeylerini
yerleştirmişler sağa sola. Zaman müzesi varmış, gitmedik. Usturlap, saatler vs. varmış. Sıcak
su kaynağı var Sille’de. Aşağıda bir hamam, yukarıda yeni restore edilen bir hamam.
Hamamların altından Alaaddin Tepesi’ne kadar tüneller varmış. Etrafına kafelerin
kondurulduğu dere gibi su yolu aslında Sille barajının havuzu imiş. Sabit su yani.
Yakın tarihte 16 nahiyesi olan büyük bir yerleşimmiş. Testi ocağında çalışıyorlarmış, Karhane
derlermiş ��Rum karışık bir yaşam varken Kurtuluş Savaşı’ndan sonra rumlar sürülmüş.
İlk defa gördüğüm çok güzel bir yerdi.
Konya Garı ve İstanbul’a dönüş.
Son söz: Turdaki herkes, hem ilginç hem aklı başında, uyumlu, güzel ve kaliteli gezginlerdi.
Tanışmış olmak benim kazancım.
Ayfer Hanım’a gelince; bunca zamandır gezerim, yeri gelindiğinde enerjisine yeri geldiğinde
soğukkanlılığına bayıldım. Tam bir profesyonel. Bir o kadar da sevimli ve güzel.
Daha ne olsun !